...:::Chatlak Forum:::...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

...:::Chatlak Forum:::...


 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
En son konular
» "O" burayı okuyacak olsa,ona ne derdiniz??
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 11:54 pm tarafından JeLibon

» üstteki ile asansörde kaldın napardın :p
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 11:54 pm tarafından JeLibon

» Bu ısım senn neyın oLuo
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 11:51 pm tarafından JeLibon

» **BiTTiM **
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 11:09 pm tarafından JeLibon

» Derdime Çare AranıyoooR ! ! =))
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 11:08 pm tarafından JeLibon

» slmmm m..........
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 11:05 pm tarafından JeLibon

» yazmakmı konuşmakmı?
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 8:28 pm tarafından JeLibon

» Yelek Modası
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 8:25 pm tarafından JeLibon

» Kadın HaklaRı
Türkülerimiz ve hikayaleri Empty28/9/2008, 8:24 pm tarafından JeLibon

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Istatistikler
Toplam 13 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: Ares

Kullanıcılarımız toplam 513 mesaj attılar bunda 108 konu

 

 Türkülerimiz ve hikayaleri

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty14/8/2008, 8:03 pm

YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim

Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsada gelse
Kardeşlerim yollarımı bilsede gelse


Çok eski bir söylentiye göre Malkara köylerinden birinde Zeynep adında
çok güzel bir kız vardr. Onun güzelliği dillere destandır .

Günün birinde , Zeynep´in köyünde büyük bir düğün olur.Bu düğüne çevre
köy ve kasabalardan insanlar cağrılır.oyunlar eğlenceler
yapılır.Gösterilerin en önemliside at yarışlarıdır . Bu düğüne ,üc gün
üc gece yol teperek gelen Ali adında bir genç iyi bir at
yarışçısıdır.Bu gencin gözü bir ara Zeynep´ e ilişir ..Yüreğinde sıcak
nehirler dolaşmaya başlayan Ali köyüne döndüğünde durumu babasına açar,
aldığı olumlu cevap karşısında aile büyükleri ile Zeynep´i istemeye
gelirler.

Kız babası-anası kızlarını uzak yere vermek istemeselerde kısa zamanda düğünleri olur..
Zeynep gelin olduktan sonra yedi sene ailesini kardeşlerini ve köyünü göremez ...
Tüm yalvarmaları boşa giden Zeynep´in yüreğindeki hasret günden güne büyüyerek dayanılmaz bir hal alır.
Zeynep artık teselliyi Türkülerde bulur .Ezgiler yakmaya başlar .Kına
gecelerinde ve düğünlerde söylediği türkülerle gelinleri kızları
büyüler..

Zeynep´in evi köyün en yüksek tepesindedir ,türkülerini oradan söyler..
Kocası Zeynep´in hasretine aldırış etmez sevgisi çoktan bitmiş itip kakmalar başlamıştır ..
Zeynep kocasının bu tutumundan yataklara düıer ...Sonunda köy halkı
Zynep´in anne ve babasının gelmesine karar verir, kocasının da baska
çaresi kalmamıştır ..
Uzun yolculuktan sonra Zeynep´in anne ve babası gelirler ..Zeynep son
nefesinde yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar türküsünü anasına
babasına mırıldanır .Çevresindeki tüm insanlar duygulanıp göz yaşı
dökerler .
Hasretini biraz olsun gideren Zeynep için çok geç kalınmıştır .O bir
daha yataktan kalkamaz.Türküsü de o günden bu güne söylenip durur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
JeLibon
Co-Admın
Co-Admın
JeLibon


Kadın Mesaj Sayısı : 224
Yaş : 101
Ruh haLı : Türkülerimiz ve hikayaleri Geveze10
Kayıt tarihi : 11/08/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty14/8/2008, 8:33 pm

hıı qzLmiş hikayesi scratch
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty18/8/2008, 1:52 am

HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ

Komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç asker'de vereme yakalanır.
Hava değişimi olarak Yozgat'a (Akdağmadeni) gelir. Sözlüsünün ailesi
gence kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da
hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla
aşağıdaki türküyü söyler.Yakalandığı amansız hastalıktan
kurtarılamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini Yozgat'a getiremez.,
İstanbul'da kalır.

Hastane önünüde incir ağacı

Doktor bulamadı bana ilacı

Baştabib geliyo zehirden acı

Garip kaldım yüreğime dert oldu

Ellerin vatanı bana yurt oldu

Mezarımı kazın bayıra düze

Benden selam söyleyin sevdiğim gıza

Başına koysun, karalar bağlasın

Gurbet elde kaldım diye ağlasın
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty18/8/2008, 1:52 am

Misket, ufacık tefecik bir elma türü... Huriye de Ganizadeler'in
ufakcık tefecik şipşirin kızlarının adı. Huriye, sık sık evlerinin
önündeki elma ağacına tırmanır, yolu gözler; sebep, Osman Efe...

Ankara'nın sayılı efelerinden Osman, genç, yakışıklı, geniş
omuzlu,burma bıyıklı... Huriye'nin gönlü bu Osman Efe'de. Osman Efe,
evin önünden geçiyor; Huriye atlıyor bahçeye, tırmanıyor misket
ağacına. İkisinin de yüreğinden ılık bir şeyler akıyor. Osman Efe,
Huriye'yi adıyla çağırmıyor hiç, ''misket'' diyor Huriye'ye.

Yörenin ünlü ağalarından Kır Ağa, bir gün Huriye'yi su doldururken
görüyor çeşme başında. Aradan bir hafta geçmeden Kır Ağa, Huriye'yi
istetiyor. Babası, ''Kır Ağa, yiğit insandır, malı mülkü yerindedir''
diyerek Huriye'yi vermek ister. Annesi, Huriye'nin ağzını arar, fakat
Huriye ''ölsem Kır Ağa'ya varmam'' cevabını verir.

Huriye, akşamı zor eder. Bahçeye çıkıp, Osman Efe'nin yolunu gözler.
Uzaktan atını görünce, tırmanıp çıkar elma ağacına. Durumu bildirir
Osman Efe'ye.

Osman Efe, çılgına döner. Kır Ağa'ya haber gönderir, ''Kendini sever,
sayarım. Yiğit kişi bellerim. Yolumdan çekilsin. Sonu iyi olmaz'' der.
Haberi Osman Efe'den Kır Ağa'ya götürenler, bire bin katarak anlatırlar
''Osman diyor ki, Kır Ağa kim oluyor da benim yavuklumu alacak. Leşini
sararım'' diye...

Kır Ağa, ''Demek dünkü çocuk bize meydan okuyor. Kendine güveniyorsa
karşıma çıksın'' diye Osman Efe'ye haber gönderir. Tabii haberi
götürenler Osman Efe'ye de bire bin katarak anlatıyorlar. Osman Efe Kır
Ağa'ya, Kır Ağa Osman Efe'ye kinlenir. Sonunda kıran kırana kavga
etmeye, sağ kalanın Huriye'yi yani Misket'i almasına karar veriyorlar.

Belirlenen gün ve yerde karşılaşıyorlar. Bıçaklar çekiliyor. Huriye ise
durumu merakla bekliyor. Çıkmış elma ağacı üstüne, yoları gözlüyor. Bir
yandan da Osman Efe için dua ediyor. Osman Efe ise Kır Ağa karşısında
aslanlar gibi dövüşüyor. Kır Ağa birden duruyor. ''Benimle böylesine
boy ölçüşen yiğide, ben kıyamam. Koç olacak kuzuya bıçak çekemem. Vur
bıçağını bağrıma. Misket senin olsun'' diyor. Osman Efe önce şaşırıyor,
sonra oda bıçağını yere atıyor ve koşup ellerine sarılıyor Kır Ağa'nın.


Kadın-kız da yollara dökülmüş uzaktan görünen kalabalığı bekliyor.
Misket ise çıktığı elma ağacında duramıyor heyecandan. Daldan dala
geçip, gelenleri seçmeye çalışıyor. Derken kalabalık yaklaşır, önde Kır
Ağa, arkasında kalabalık. Gözleri Osman'ın arıyor, göremiyor. Birden
başı dönüyor, gözleri kararıyor, tepe üstü ağaçtan aşağı düşerek cansız
yere yığılıyor.

Çok geçmeden kalabalık elma ağacına ulaşınca, bir feryattır kopuyor.
Osman Efe, sığmıyor oralara. Kadınlar kızlar perişan. Misket kızın yani
Huriye'nin hikayesi dilden dile dolaşıp türkü oluyor.


Güvercin uçuverdi
Kanadın açıverdi
Elin oğlu değil mi
Sevdi de kaçıverdi

A benim aslan yarim
Duvara yaslan yarim
Duvar cefa götürmez
Sineme yaslan yarim

Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı
Yar orada ben burda
Buna can dayanır mı

A benim hacı yarim
Başımın tacı yarim
Eller bana acımaz
Sen bari acı yarim

Caminin müezzini yok
İçinin düzeni yok
Çok memleketler gezdim
Misget'ten güzeli yok

Daracık daracık sokaklar
Misget şeker topaklar
Pul pul olsun dökülsün
Seni öpen dudaklar

Caminin ezan vakti
İçinin düzen vakti
Ben Misget'i yitirdim
Sonbahar gazel vakti

Gökte yıldız sayılmaz
Çiğ yumurta soyulmaz
Üçer avrat almayan
Hiç erkekten sayılmaz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty18/8/2008, 1:52 am

Yozgat şehri 1760
yılı başlarında Bozok Yaylasının, yeşillik, etrafı ormanlarla çevrili
içinde binbir çeşit kuşun ötüştüğü bir sahada kurulurken; Yozgat halkı
o zaman yarı göçebe ve sürülerini besleyerek hayvancılıkla uğraşır,
hayatlarını bu yoldan sağlarlardı. Bu ozanların çoğunluğunu Sorgun
ilçesindeki ozanlarımız oluşturmaktadır.

Bozok yaylasında otlayan bu sürülerin birini de Sürmeli Bey adında bir
Türkmen Yörüğü otlatırdı. Halk tarafından sevilen bu yanık sesli halk
ozanı elinde kavalı, sırtında sazı Yozgat'tan Akdağmadeni'ne uzanan
ormanların içinde sürüsünün içinde dolaşırdı. Bazen bir çamın dibine
rastlanır. Sazının tellerini konuşturur bazen bir derenin kenarında
kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürdü.O sevgili ki
güzelliği Bozok yayla'sına yayılmış, ahu gözlü, sürmeli kaşlı, ay yüzlü
bir dilberdi. Babası bir Türkmen beyi idi ve çok sert bir adamdı.
Sürmeli Bey, ailesini salarak, babasından sevdiğini istetir, mağrur
adam, kızını bir çobana vermeye yanaşmaz. Araya beyler, ağalar girer
ama boşuna, bir türlü gönlü olmaz kızın babasının ve iki sevgili
birleşemezler.

Üzüntüsünden sürüsünü bırakan Sürmeli Bey alır sazını eline beşçamlar
mevkiinde kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle dağlara
ağaçlara anlatır. Küser otağına, obasına ve Akdağlar'a kadar uzanan
çamların arkasında onu bir daha gören olmaz. Dertli kavalına üflediği,
işli sazına söylettiği nameler kalır geriye. O gün bu gündür dillerde
yankılanır Sürmeli Bey'in türküleri.




Dersini Almış Da Ediyor Ezber
Dersini almış da ediyor ezber
Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler
Aman aman ben yarelendim aman

Bu dert beni iflah etmez del'eyler
Benim dert çekmeye dermanım mı var
Aman aman sürmelim aman

Kaşın çeymelenmiş kirpik üstüne
Havada bulutun ağdığı gibi
Aman aman ben yarelendim aman

Çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış
Yağmurun güllere yağdığı gibi
Aman aman sürmelim aman

Yozgat'ı sel almış Soğluk'u duman
Sıtkınan severim billahi inan
Aman aman ben yarelendim aman

Ölünce mezara girdiğim zaman
Ben susuyum kemiklerim söylesin
Aman aman sürmelim aman



Nida Tüfekçi
Akdağmadeni


______________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty18/8/2008, 1:53 am

Tekirdağ'ın Kayı köyünden genç bir kız ve bu kızın bir sevgilisi
vardır. Fakat kızın ailesi istemeye geldiklerinde kızlarını bu gence
vermezler. Aynı köyden bir başka genç ile kızlarını evlendirmeye karar
verirler. Düğün günü gelip çatar ve kına gecesi geline kına yakılır.
Gelin bu evliliğe karşı olduğu için ertesi gün sabaha karşı herkes
uykuda iken kendini denize atar. Halk arasında genç kızın arkasından
sevgilisinin de kendisini öldürdüğü söylenmektedir.


ARDA BOYLARINDA KIRMIZI ERİK


Arda boylarında kırmızı erik
Halime'nin ardında on yedi belik

Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni

Alıverin feracemi anneciğim diksin
O gıymatlı İsmail’ e kendisi gitsin

Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni

Uy uyan Recebim senin olayım
Ardalar aldı ya nerde bulayım

Arda boylarına ben kendim gittim
Dalgalar vurdukça can teslim ettim

Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni


Nihat Kaya
Rumeli
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty18/8/2008, 1:53 am

Dillerden düşmeyen türkülerimizden birisi de "Bir Cigara İç Oğlan"
dır. Bu türkü de Siverek'e ait yer adları, yörenin şivesi ve deyimleri
bulunduğu için başka yörelere mal edilmesi mümkün olmamıştır.

Siverek'in meşhur mevkiilerinden Hacı Pınar düzünde dükkanı olan Bakkal Mahmud'un güzel mi güzel bir kızı vardır.

Olayın yaşandığı dönemde Siverek'te bulunan Süvari alayında askerlik
görevini yapan bir genç Hacı Pınarındaki Bakkal Mahmud'un dükkanının
önünden geçerken, babasına yardım için dükkanda bulunan kızı görünce
mıhlanır kalır.
Gözü kızdan başka birşey görmez olur. Kız da bunun farkına varır. Asker
bundan sonra sık sık alışveriş bahanesi ile oradan gelir gider. İki
genç birbirine vurulmuşlardır. Gençlerin tavırları komşularının da
dikkatini çeker. Kizin babası da işin farkına varır. Asker kızı
babasından ister. Ancak bu yabancı gence verecek kızı yoktur babanın.
Kız derdini türküye döker ve oğlana "Şimdi söyleyeceklerini duyunca
üzülmemesi için", "Bir cigara(sigara) iç oğlan" iç ki üzüntün biraz
azalsın, "Gel kapıdan geç oğlan", "Beni sehen(sana) vermezler" boşuna
uğraşma beni sana vermezler der. Bu sevdaya dayanamazsın ,erimeni ve
yıkılmanı istemiyorum. "Bu sevdadan geç oğlan" diye sevdiğinin umudunu
kesmesini ister. Oğlan ise, içindeki sevda ateşini "Hacı Pınar'ın düzü,
felek ayırdı bizi" deyip kızı vermeyen anne babayı feleğe benzeterek
sitemini dile getirir. "Bakkal Mahmud'un kızı, yaktı yandırdı bizi"
dizeleriyle bu sevda ateşinin yüreğini yakıp kavurduğunu dile getirir.
Kız ise oğlanın kendisine de sitem ettiğini sanarak "Oğlan seni
seviyem, kimselere demiyem" diyerek oğlana sevdalı olduğunu belirtir.
"Anam babam vermiyor da onlara edemiyem" sözleriyle, istemeyenin
kendisi olmadığını, anasının babasının vermediğini ve onlara da gücünün
yetmediğini anlatmaya çalışmaktadır.

Nihayet babasının kızı vermeyeceğini anlayınca kızla anlaşarak kaçmaya
karar verirler. Sözleştiği bir gece kızı atına attığı gibi kaçırır ve
kendi memleketine götürür. Araya yıllar girer. Çoluk çocuk derken
barışırlar. Daha sonra Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesine yerleşirler.
Hayatlarının sonuna kadar burada yaşarlar.



Bir Cigara İç Oğlan

Bir cigara iç oğlan
Gel kapıdan geç oğlan
Beni sehen vermezler de
Bu sevdadan geç oğlan di gel gel

Oğlan seni seviyem
Kimselere demiyem
Anam babam vermiyor da
Onlara edemiyem di gel gel

Hacı Pınar'ın düzü
Felek ayırdı bizi
Bakkal Mahmud'un kızı da
Yaktı yandırdı bizi di gel gel

Kekliğim avla beni
Dağlara salma beni
Gece yanında uyut
Gündüzler bağla beni di gel gel


Ramazan Özgültekin
Siverek
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
Muzur_kedi
Admin
Admin
Muzur_kedi


Kadın Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 40
Nerden : kedıLeR dıaRından :P
Kayıt tarihi : 27/07/08

Türkülerimiz ve hikayaleri Empty
MesajKonu: Geri: Türkülerimiz ve hikayaleri   Türkülerimiz ve hikayaleri Empty18/8/2008, 1:54 am

"Gaziantep" dendi mi, ne düşer aklınıza? Yiğitlik mi, Antep fıstığı mı, baklava mı?

Bana, bunların yanısıra folkloru anımsatır, bu sevilesi ilimiz.
Kızlı-erkekli halk oyunları gelir gözümün önüne; dizgisi de, ezgisi de
sağlam türküleri gelip konar dilimin ucuna. Dalar gider; Antep
türkülerinde Muzaffer Akgün'ü, Lohan'lı Ökkeş'i, Şerif Akbağ'ı dinler
gibi oluyorum: "Antep'in etrafı gül ile diken, ayrılıktır benim belimi
büken" ya da anlı-şanlı "Karayılan". Sonra, öyküye sığmayıp türküleşen;
ağzınıza layık bir çorbaya bile ad olan "Ezo Gelin", Antep yöresinde
anıldığı adıyle "Özey Gelin".

Bu ünlü ve paylaşılamayan halk türkümüzün öyküsünü, kalemimin
döndüğünce özetlemek istiyorum size. Hemen belirteyim: Bu konudaki
bilgileri, Kilis'li folklor uzmanı dostumuz Mazlum N. Kılıçkıran'la
birlikte taradığımız Barak ovası köylülerinden; Gaziantep kültürünün
rakipsiz avukatı Cemil Cahit Güzelbey'den; Gaziantep Kültür Derneği
Başkanı Hulusi Yetkin'den ve Gaziantep folkloru konusunda çok değerli
yapıtlar ortaya koyan Mehmet Solmaz'ın "Ezo Gelin" adlı kitabından
aldım.

Asıl adı "Zöhre" olan Ezo Gelin, 1909'da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde
doğdu. Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dede, anası Elif'tir. Nüfus
kaydında halen bekar görünen Ezo'nun, üçü erkek, üçü kız, altı kardeşi
daha vardır.

Ezo, erken gençliğinden itibaren, güzelliğiyle dikkatleri üstünde
topluyordu. O kadar ki; düğünlerde gözler, gelinden çok onun üzerinde
gezinirdi. Ezo'yu, birçok zenginin yanısıra, (o zamanki) Halep
(ilimiz)in Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyz'oğlu Memey
(Mehmet) istiyordu. Takdirde yazılan tedbirde bozulmazmış; Ezo'nun ilk
evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyz'oğluyla...

Anlatanlar, Ezo'nun güzelliğini nereye koyacaklarını bilemiyorlar.
Öykümüze geçmeden, Ezo'nun güzelliği üstüne dillerde dolaşanları
özetlemeye çalışalım:

-Öylesine güzelmiş ki Ezo; görenler, iki yanağına birer elma oturtulmuş sanırlarmış.
-Öyle güzelmiş ki Ezo, bakanlar bakmaya doyamazlarmış.
-Öyle güzelmiş ki, bir yaz günü kapısını çalıp bir kap ayran isteyen
gurbetçi bir çerçi, Ezo'nun güzelliği karşısında şaşalayıp, Ezo'nun
uzattığı ayran tasını yere düşürüp kırmış.
-Öyle güzelmiş ki Ezo; gülümseyerek bakmasıyla, düşmanları barıştırırmış,
-Öylesine güzelmiş ki Ezo; olursa o kadar olurmuş...

Ezo'nun güzelliği söyleyen dillere söylence (efsane) olurken, Barak
ovasında bir genç adamın adı dillerde dolaşır olmuştu. Bu, komşu
Beledin köyünden, "Şitto" Hanefi Açıkgöz'dü. Şitto'nun bağlaması,
akarsulara "Siz şırıldamayın, ben şırıldayım"; sesi de bülbüllere, "Siz
şakımayın, ben şakıyayım" diyen cinstendi. Tekmil Barak ovasında
düğünler kambersiz oluyordu da, Şitto Hanefi'siz olmuyordu. O sıralar
Hanefi 30; ay'a "Sen doğma ben doğayım" diyen güzeller güzeli Ezo da 20
yaşlarındaydı.

Gün o idi ki; Uruş köyünde Hacı Mamuş'un düğünü vardı. Düğüne Zöhre
(Ezo) de, Şitto da çağrılıydılar elbet. Düğünde tüm gözler gelini de
güveyiyi de unutup, Ezo ile Şitto'yu izledi. Şitto, Ezo'ya gönlünü
kaptırdı. Şitto Hanefi'nin gönlüyle kafası aynı telden çalıyordu. Bu
nedenle, Ezo'ya dünür yolladı.
Hanefi, ala ala "Düşünelim"cevabı aldı.

Araya acımasız zaman girdi. Bu ara Şitto, kendi köyü Beledinden Mehmet
Örtürk'le, yörenin töresi olan "Değişik" uygulamaya karar verdi. (Bu
töreye göre, bir erkek,hısımlarından bir kızı bir arkadaşına verir,
arkadaşının hısımı bir kızı alır. Böylece iki tarafta çevrede "Kalın"
diye anılan başlıktan kurtulmuş olur.) Şitto halası Hazik'i (Hatice'yi)
Mehmet'e verecek; buna karşılık, Mehmed'in kızkardeşi Selvi'yi
alacaktı. Araya girenler girdi; bu "Değişik" gerçekleşemedi. Öyle ki;
Şitto Hanefi, eş-dostla acı-yüz (yani onların yüzüne bakamaz) oldu.

Derler ya; "İnsan sarayda olmamalı. Saray insanda olmalı..." Şitto'nun
doğru dürüst evi bile yoktu ama, yüreğinde Ezo geziniyordu. Eşin dostun
araya girmesiyle, Ezo Şitto'ya çatıldı. "Ele gelin gelir, bize kalın
gelir" demişler. Bu evlenmede Şitto'ya kalın (başlık) da gelmeyecekti.
Çünkü, Şitto Ezo'yu almasına karşılık, Ezo'nun ağabeyi Zeynel'e halası
Hazik'i verecekti. Alan razı, veren razı....

Güzün ortanca ayında iki düğün birden kuruldu. Şitto'yla Ezo'nun düğünü
Beledin köyünde; Zeynel'le Hazik'in düğünü Uruş'ta kuruldu. Zurna öttü
davul vuruldu... Alındı, verildi; iki köyde, gerdeğe girildi. Sen sağ
ben selamet. Bu demektir ki iki köy de iki mutlu yuva kuruldu.

Şitto ile Ezo, sizlere layık bir mutlu yaşamı sürdürüyordu. Ağızlarının
tadı yerindeydi yani. Gel gelelim, mutlulukları göze geldi.

Daha doğrusu aralarına arabozucular girdi. Yemediler - içmediler,
dedikodu yaptılar. Atalarımız "Söz taşıma, taş taşı" demiş ama, bazı
kendini bilmezler söz taşıdılar. Hatta kendileri söz uydurup
getirdiler, götürdüler...

Bir harman sonu evlenmişlerdi; ikinci harman sonuna dek birlikte
yaşayamadı Şitto ile Ezo, Şitto öykülerini bir cümlede özetler. "Kötü
talih geç buldum; tez yitirdim..."

Şitto,Ezo'yu boşayınca "Değişik" töresince halası,Hazik de geri döndü.
Şitto Hanefi,bu acı ayrılışı da yarısının ağzından şöyle anlatır;
"Bizim böyle olmamız dostlarımızı acındırıyor,düşmanlarımızı
sevindiriyordu."

Efsanesel güzel Ezo, Şitto Hanefi (Açıkgöz) den ayrıldıktan sonra altı
yıl dul kaldı. Yörenin ağızbirliği etmişcesine anlattıklarına göre Ezo,
bu süre içinde daha bir serpildi, daha bir güzelleşti. Öyle ki; görenin
gözü kalırdı. Nasıl anlatmalı; O bir ışıktı da, tüm erkekler, onun
çevresinde pervane kesilmişlerdi.

Genç-yaşlı, zengin-fakir, nice talibi çıktı Ezo'nun. Her talibi, tek
tüy isteyen Hz. Süleyman'ın önünde tüm tüylerini döküverdiği söylenen
yarasa örneği, neyi var neyi yoksa önüne seriyorlardı Ezo'nun. Ezo, tam
altı yıl, evlenme önerilerini geri çevirdi.

Sonunda, ailesinin de ısrarı üzerine, kendisine genç kızlığından beri
talip olan Teyz'oğlu Memeyle evlenmeye yanaştı. Türkmen oymağından olan
Memey Suriye'nin, Carablus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş
köyünde oturuyordu.

Ezo 1936 yılının güzünde, Uruş'tan Kozbaş'a gelin gitti. Bu evliliği de
değişik töresine göre olmuş; onu alan Memey, bacısı Selvi'yi, Ezo'nun
ağabeyi Zeynel Bozgedik'e vermişti.

Ezo'yla Meme'yin iki kızları oldu. İlki, fazla yaşamadan öldü. "Celile"
adlı ikinci kızları halen sağdır ve Suriye'de yaşamaktadır.

Ezo'nun, ikinci kocasıyla geçimi yerindeydi. Ne var ki; "Gurbet"
denilen bir ateş yüreğini yakıyordu da. Türk köylüsü "Çalının ardı
gurbet" der. Ezo da, Kozbaş'tan Türkiye'yi, Uruş'u görüyordu. Hatta ara
sıra doğduğu köye gidip geliyordu ama, bunlar özlemini azaltmıyor,
pekiştiriyor, dayanılmaz hale getiriyordu. Yakınları onun "Vara öleyim,
tek yurdumda kalaydım" dediğini anlatırlar.

Ezo bir de "Göreceksiniz, gurbetlik beni öldürecek" der ve öldüğünde,
hiç olmazsa Türkiye'yi; Uruş köyünü görecek bir yere gömülmesini
dilerdi.

Dediği de oldu. Suriye'ye gidişinin yirminci yılında, 1956 güzünde Ezo
yatağa düştü. Hastalığının ince hastalık (verem) olduğunu, herkes gibi
kendisi de biliyordu. Ezo, kızı Celile'yi yatağının başından ayırmak
istemiyordu. Ecelle kavil gününün gelip çattığını anlıyor, tek avuntuyu
güzel kızı Celile'de buluyordu.

Ve Ezo Gelin, güz yağmurlarının düştüğü bir cuma, yatsı vakti son soluğunu soludu.

Eşi ve yakınları, vasiyetini dikkate alarak, onu; arasıra tepesine
çıkıp yaşlı gözlerle Türkiye'yi seyrettiği Bozhöyük'ün en yüksek
noktasına gömdüler.

Mezarı oradadır şimdi... O kum ülkesinde.

Kaynak: Öyküleriyle Halk Türküleri (Notalı) - Hamdi Tanses


Cemil Cahit Güzelbay
Gaziantep



Ezo Gelin 1

Ezo gelin, benim olsan seni vermem feleğe
Güzel yosmam başın için salma beni dileğe
Anası huridir de kendi benzer de meleğe
Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle

Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle
Gel bahtı karam gel sıladan ayrı yazılım gel

Ezo gelin çık Suriye dağlarının başına
Güneş vursun da kemerinin kaşına kaşına
Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına başına
Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle

Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle
Gel bahtı karam gel sıladan ayrı yazılım gel
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://chatlakforum.catsboard.com
 
Türkülerimiz ve hikayaleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
...:::Chatlak Forum:::... :: »»-(¯`v´¯)-» Genel »»-(¯`v´¯)-» :: HikayeLer & Öyküler-
Buraya geçin:  
Yeni bir forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar